skip to main
|
skip to sidebar
THE LEGALESE SITE
by Buray
RSS Feed
Home
Contact
Free Online Law Dictionaries
Case Law Database
Advanced Search
Power İngilizce-Türkçe Hukuk Sözlüğü / Power English-Turkish Dictionary of Law - Text
SUNUŞ Türkçe-İngilizce hukuk terimleri' başlıklı çalışmamız yaklaşık iki aylık bir çalışmanın ürünü. POWER Dergisi'nin uzman kadrosu geçtiğimiz iki ay içerisinde, dünyanın önde gelen hukuk müşavirlik bürolarının veri tabanını tarayarak, hukuk ve işdünyası için kapsamlı bir sözlük hazırladılar. A'dan Z'ye, hukuk dünyasında kullanılan tüm terimlerin İngilizce karşılıklarını bulabileceğiniz, 'İngilizce-Türkçe Terimler Sözlüğü', hukuk alanında dünyadaki son değişimler dikkate alınarak hazırlandı. Hukuk dünyası için önemli bir kaynak olma özelliği taşıyan, 'İngilizce-Türkçe Hukuk Terimleri' sözlüğü POWER'in geçtiğimiz aylarda verdiği, 'POWER Kütüphanesi'ni yaratma sözü yolunda da bizim için, önemli bir adım. Türkiye'de ilk... Sonuç olarak POWER'in bu çalışması, Türkiye'de bir ilk olma özelliğini taşıyor. POWER, sizden gelen talepler doğrultusunda hazırladığı İngilizce-Türkçe sözlüklerini bundan sonra da devam ettirecek. Yayımlayacağımız çalışmalarda, sizlerden gelen isteklere yanıt vermek istiyoruz. Ö yüzden, ayrıntılı bilgi edinmek istediğiniz alanları bize bildirin... A Ab agendo: Ehliyetsiz, hukuken muteber muamelelere girişebilme ehliyetine sahip olmayan kimse. Ab ante: Önceden, tekaddüm eden. Abatement: Tenzilat, azaltma, indirim, fiyat kırma; kesilmiş veya indirilmiş meblağ. Ayrıca sukut, düşme, kovuşturmanın düşmesi. Abdicate: Feragat etmek, vazgeçmek, çekilmek. Abduction: insan kaçırmak, kaldırmak. Abet: Suça tahrik ve teşvik; suça iştirak, suç ortaklığı. Abigeatus: Hayvan hırsızı. Ab initio: Başlangıçtan itibaren. Ab intestato: Vasiyetname bırakmadan ölen kimseden. Absence: Gayiplik, yokluk, gıyap. Absenteeism: Devamsızlık, göreve gelmeme. Acceleration clause: Muacceiiyet şartı. Bir sözieşme veya senede konulan bir hükümle belirli şart veya olayların tahakkuk ya da vukuunda akti ifa veya ödeme borcunun muayyen olan vadeden önce muaccel olması. Acceptance: Kabul, tesellüm etmek, razı olmak. Accord and satisfaction: Sulh. Bir akit veya haksız fiilden doğan alacak veya tazminat hakkı veya bir aktin ifası yerine kaim olmak üzere taraflar arasında varılan anlaşma hükümlerinin yerine getirilmesi. Accretion: İktisadi kıymetin artması; nema; büyüme, çoğalma, artma; arazinin tabii sebeplerle genişlemesi, yeni arazi teşekkülü. Acquiescence: Zımni muvaffakat, zımni icazet, itiraz etmemek veya sükut etmek suretiyle razı olmak. Acquit: Beraat etmek; ödemek, ibra etmek; faturayı kapatmak. Act: Hareket, muamele; kanun; fiil, iş amel. Actio: Dava, dava hakkı. Act of God: Tabii sebepler; fevkalade hal; esbabı mucire; mücbir sebep, fors majör. Ad colligendum bona: Mahkeme kararıyla belli bir mülkün idaresini geçici olarak üstlenen kişi. A datu: Tarihinden, belirli bir tarihten itibaren. Addendum: Zeyilname, ilave, ek. Ademption: Bir teberru ya da bağışın zımna iptali. Adhesion: İltihak, katılma. Ad hoc: Muvakkat, bir defaya veya muayyen olaya mahsus, geçici. Ad infinitum: Ebediyen, sonsuza dek, sınırsız. Ad litem: Davaya özel. Ad locum: Yerde, yerinde. Administrative law: İdare hukuku, yönetim hukuku. Administratio ad colligendum bona de functi: Ölenin terekesine dair malların tespit ve bir arada toplanmasına yöneltilmiş tereke idaresi. Administrator: Kayyım, vasi, idareci, yönetmen, müdür; resmen tayin edilen tasfiye memuru. Adnotatio: Bir vesikaya imza koymak. Adultery: Zina. Ad valorem: Kıymet üzerinden, kıymete göre, Adversary: Hasım, bir davanın karşı tarafı. Adverse possession: Hukuki sebebe dayanmayan fiili zilyetlik. Aetas: Yaş. Affidavit: Yeminle teyit edilen beyan, yemin takriri resmi makamlar önünde yapılan beyan. Affiliation: Başka bir şirkete bağlı şirket olma durumu- evlilik dışı doğan çocuğun babasının tayini. Aforesaid: Yukarıda bahis konusu edilen, adı geçen Aforethought: Taammüden, planlanmış, önceden düşünülmüş ve tasarlanmış. Agent: Murahhas, delege; vekil, mümessil, temsilci; acente; simsar; memur; fail, amil. Aggravating circumstances: Suçu veya cezayı ağırlaştırıcı sebepler. A gratia: Cemile olarak, bir hak olmayıp bir lütuf, bir cemile kabilinden. Agri limitati: Kadastrosu yapılmış arazi, sınırları resmen tespit olunmuş arazi. Alibi: Bir sanığın kendisinin suç sırasında başka bir yerde bulunduğu şeklindeki savunması. Alieni juris: Velayet, vesaye ve saire hukuki himaye altında bulunan şahıs. Alienate: Ferağ etmek, temlik etmek, devretmek. Alimony: Nafaka, boşanmadan sonra bir eşin diğer bir eşe vermeye mecbur olduğu para. Alliance: İttifak, pakt; sihri hısımlık, evlenme yoluyla kazanılan akrabalık. Allodial: Başkasına tabi olmaksızın malik olunan, malik sıfatıyla tasarruf olunan. Allonge: Ek, alonj, bir bononun altına atılan eklenen boş kağıt, bir bono veya poliçeye eklenen ve üzerine ciro imzası atılan kağıt. Amalgamation: Birleşme, füzyon, iki ticaret şirketinin birleşmesi. Ambassador: Büyükelçi. Ambulatory: Belirli bir süre içinde kabili rücu, iptal edilebilir. Amend: Değiştirmek, ıslah etmek, düzeltmek, tashih etmek. Amnesty: Af. Amicus curiae: Mahkemece taraflar arasında anlaşma tesis etmek amacıyla atanan tarafsız arabulucu üçüncü şahıs. Animus: Kasıt, niyet, maksat. Annulment: Fesih, iptal, ilga, bozma, kaldırma. Antedate: Eski tarih; mukaddem tarih koymak, doğrusundan evvelki vakitle tarihlendirmek. Ante mortem: Ölümden önce. Antenuptial: Evlenmeden önceki. Antinomy: İki kanun veya iki hukuk prensibi arasındaki ayrılık-Anti-trust: Tekelciliğe karşı. A posteriori: Neticeden sebebe, sonuçtan hareket ederek sebebe varma. Appeal: Hitap, istinaf; itiraz; temyiz; müracaat. Appearance: Tarafların mahkemede fiilen hazır bulunması. Appellate court: Temyiz mahkemesi; istinaf mahkemesi. Appointment: Tayin, atama; ödenek, tahsisat. Apportionment: Tahsis; dağıtma, tevzi etme; münasip hisselere ayırma. appropriate: Mal etmek; ihraz etmek; sahip olma kastıyla almak, temellük etmek; tahsis etmek, belli bir miktar para veya eşyayı belirli bir maksada ayırmak; tensip etmek. Appurtenance: İrtifak hakkı ve benzeri asla bağlı ve tabi olan şey. A priori: Sebepten neticeye, sebep veya illetten hareket ederek sonuca varma, nedenden sonuca. Arbiter: Hakem, iki taraf arasındaki dava hakkında kati karar verebilen bitaraf kimse. Arbitration: Tahkim, hakem kararıyla,. Arma vis: Silahlı kuvvet. Arraignment: Sanığın iddianameye cevap vermek ve suçsuz olup olmadığını bildirmek üzere mahkemeye celbi, mahkemede sorguya çekilmesi, isticvap. Arrears: Ödenmemiş borç, bakaya, mütebaki, mütedahil. Arson: Kundakçılık, kasten yangın çıkarma. Assault: Tecavüz, saldırı; şahsa karşı fiili tecavüz; tecavüz etmek, saldırmak. Assets: Aktif, mevcudat, emval, servet; fon; kıymetler, bir tacir veya şirketin para ile değerlendirilebilen malları ve haklarının toplamı. Assign: Alacağını temlik etmek veya devretmek; terketmek; tanzim etmek; feragat etmek; tahsis etmek. Association: Kooperatif, birlik; ortaklık; cemiyet, dernek, şirket. Attorn: Başkasının kiracısı olmaya razı olmak, kiranın temlikine muvaffakat etmek. Kiralanının yeni malikini tanımak ve kirayı ona ödemeyi kabul etmek. Attorney: Vekil; dava vekili, avukat; mümessil, temsilci. Audi alteram partem: Bir davada bütün tarafların dinlenmesini öngören doğal hukuk ilkesi. Audita querela: Haczin kaldırılması emri. Autrefois acquit: Sanığın daha önce aynı suçtan beraat etmi? olduğu defisi. A vinculo matrimonii: Nihai ve kalıcı boşanma işlemi. Avowal: İkrar. Avulsion: Arazinin su basıp bölünmesi. Avunculus: Annenin erkek kardeşi, dayı. B Backbond: Kefile verilen teminat. Bad debt: Şüpheli, tahsil olunamayan alacak- za uğramış veya borçlunun aczi sebebiyle tahsili' mümTüa?imina olmayan alacak. Bad faith: Suiniyet, aldatma kastı, kötü niyet. Bad money: Sahte, kalp para. Bail: Kefil; kefalet; kefalete bağlanma; kefaletle tahliye. 10 Bail bond: Teminat olarak verilen para veya tahvil; kefalet senedi; tahliye ve serbest kalmak için verilen senet. Bailee: Teminatın mütesellimi, vedia alan; emanetçi, emin, müstevda, kendisine saklanmak için verilen malı kabul eden, mutemet. Bailment: Malları teminat olarak verme; kefalet; ida akdi; ariyet, vedia. Bailor: Teminatı veren, mudi, iade edilmek üzere mal veren kimse, vedia veren. Bankerout: Müflis, aciz, borçlarını ödeyemeyecek durumda bulunan şahıs. Bankruptcy: İflas. Bankruptcy court: İflas mahkemesi. Bar: Baro; avukatlık mesleği; mahkemede sanık kürsüsü. Bar association: Baro; barolar birliği. Bar gold: Külçe altın. Bare trustee: Bir malı yalnızca devir ve temlik maksadıyla muhafaza eden yeddiemin. Barren money: Faizsiz borç alınan para. Barrister: Dava vekili, avukat, Britanya'da faaliyetlerini sadece mahkemede dava görmekle sınırlandıran, danışmanlık hizmeti vermeyen avukat. Bastard: Nesebi sahih olmayan çocuk, piç, gayrimeşru çocuk, evlilik dışı doğan çocuk. Batable: İhtilaflı, münazaalı. Bench: Yargıçlar; mahkeme; mahkemede hakimin oturduğu yer, hakim kürsüsü; hakimler heyeti. Beneficiary: Sahip, müteneffi, sigorta poliçesinden faydalanan kimse; herhangi bir sebeple başkasının yet ve zilyetliğinde bulunan şeyin maliki; kendisinin istifadesi için üçüncü bir şahsa menkul ya da gayrimenkul tevdi veya temlik edilmiş olan şahıs, üçüncü bir şahsa tevdi veya temlik olunan bir menkul ya da gayrimenkul üzerinde istifade hakkı tanınan şahıs. Betterment tax: Şerefiye, değerlenme resmi. Biens: Her çeşit menkul ve gayrimenkul eşya. Bigamy: İki eşlilik. Bili: Borç senedi; fatura; poliçe; senet; kanun tasarısı. Bill of complaint: Dava talebi; lahiya. Bill of credit: Kredi mektubu, itibar mektubu; karşılıksız emre yazılı senet; ABD'de yerel hükümetler tarafından para gibi tedavüle çıkarılan senetler. Bill of entry: Gümrük beyannamesi, barname, giriş beyannamesi. Bill of exchange: Kambiyo senedi, poliçe, tahvil. Bill of indictment: İddianame. Bill of lading: Konşimento, yükleme evrakı, manifesto, nakliye senedi. Bill of review: Temyiz talebi, kararın tetkik ve onaylanması ya da bozulması talebini havi lahiya. Bill of rights: Vatandaşların esas haklarını gösteren beyanname, haklar beyannamesi. Blasarius: Kundakçı. Blocked: Bloke edilmiş, bloke. Bona: Eşya, menkul şeyler; menkul ve gayrimenkul eşya. Bona confiscata: Müsadere edilmiş eşya. Bona fide: Hakiki, hilesiz, iyi niyetli, gerçek, hüsnüniyetli. Bona fiscalia: Devlet malları. Bona gratia: Karşılıklı rızayla. Bona vacantia: Sahibi olmayan ve bulanın sahipliğini üstlenebileceği eşya. Bond: Borç senedi, tahvil, bono, taahhüt senedi. Bonification: Belirli eşya hakkındaki vergi muafiyeti; muayyen bir verginin kaldırılması. Bon pour: Senet ve kuponların üzerinde yazılan ve kıymetlerini belli eden terim. Bootleg: İçki kaçakçılığı; kaçak içki. Born out of wedlock: Doğum zamanında evli olmayan ebeveynden olma. Breach of contract: Sözleşme ihlali. Breach of trust: Yedddieminin emniyeti suistimali, emanete ihanet. Buggery: Anormal cinsi mukarenet, hayvanlarla veya bilhassa aynı cinsten insanlarla anormal cinsel temas, sodomi. Burden of proof: Beyyine külfeti, ispat zorunluluğu. Bystander: Üçüncü şahıs, bir muameleye yabancı bulunan şahıs. c Calumniation: İftira; iftira atmak. Cambiale jus: Kambiyo hukuku. Cancellarius: Hakim, noter, mübaşir. Canon: Kanun, kaide, nizam, kural; Roma Hukuku'nda bilhassa miras müessesini düzenleyen kanun ve kaideler sistemi. Canon law: Katolik kilise hukuku. Capias: Müzekkere, celpname. Capital punishment: Ölüm cezası. Capitis diminutio maxima: Medeni haklardan tamamen mahrum olma. Case: Örnek, vaka, olay, hadise, mesele; dava; ihtilaf; sandık; hal, durum. Case law: Kazai içtihat; içtihat hukuku, emsal kararlara dayanan hukuk. Cassation: İptal, davayı nakız, temyiz, kararı bozma. Casus: Tesadüf, kaza, hadise, olay, sebep. Casus belli: Harp sebebi. Caveat: Mesuliyet, sorumluluk; ihbarname; şerh; ihtar, ikaz. Caveat actor: Bütün sorumluluk davacıya ait olmak üzere. Caveat emtor: Bütün sorumluluk alıcıya ait olmak üzere. Caveat venditor: Bütün sorumluluk alıcıya ait olmak üzere. Causa: Sebep, saik, hukuki olay. Cautio: Teminat, kefalet, kefil, garanti. Caveat: İlgilinin mahkeme ve diğer makamlara yetkileri içindeki belirli işlemleri kendisi dinleninceye kadar yapılmaması veya durdurulması için yaptığı müracaat; bir icatta bulunan kimsenin patent hakkını mahfuz tutmak için ihtira işlerine bakan makama yaptığı müracaat; ihtar, ikaz. Caveat emptor: Alıcı tedbirli olsun. Bu deyim alıcının mebii alırken görülen ayıplar için muayene etmesi gerektiğini ifade eder. Caveat venditor: Satıcı tedbirli olsun. Satıcı mebiideki ayıpları tekeffül eder ve bu sebeple sonradan meydana çıkacak ayıplardan sorumludur. Censo: Senelik gelir, yıllık irat; arazi kirası; bir ikmseye verilen belirli bir meblağ veya arazi karşılığında alınan kira. Certiorari: Bir alt derece mahkemesinde görülen bir davaya ait dosyanın incelenmek üzere kendisine gönderilmesi için üst derece mahkemesi tarafından o alt derece mahkemesine yazılan müzekkere. Ceteris paribus: Her şey eşit ya da değişmemiş olduğunda. Champerty: Dava sonucuna iştiraki gerektiren ücret sözleşmesi; başkasına ait olan bir dava hakkının satın alınması. Chaste: İffetli, namuslu. Chastise: Bedeni bir ceza ile cezalandırmak. Chattel: Mal, menkul mal, taşınabilir mal. Chattel mortgage: Menkul rehni, bir borcun ödenmesi i ■ menkul bir malın teminat olarak verilmesi. 'Ç'n Check ya da cheque: Çek, ödeme emri. Chose: Şey, eşya, mal. Chose in action: Alacak; alacak hakları; bir kimsen' mamelekine dahil olmamış her türlü hakları. 'n Circumstantial evidence: Doğrudan değil, dolaylı 0ı olayı ispatlayan delil. arak t>jr Citation: Celp, ihzar, tebligat, tebliğ, davetiye, biidirme celpname. Civil action: Hukuk davası. Qjvil code: Medeni kanun. Civilis: Özel hukuka ait. Civil law: Medeni hukuk; Roma Hukuku. Civil liberty: Beşeri hukuk; insan hakları. Civil rights: Medeni ve siyasi haklar, anayasa ile vatandaşlara temin olunan haklar. Civis: Vatandaş. Civitas: Aynı kanunlara tabi olarak yaşayan insan topluluğu; devlet; vatandaşlık. Clandestine: Gizli, hafi. Class action: Toplu dava. Clause: Şart, hüküm, kayıt; bent; hususi şart, şartı mahsusa. Clearance: Gümrük muayene belgesi, gümrük müsaadesi; takas; tasfiye satışı; tahsil; tazmin, ödeme. Clerk: Memur; katip. Clerkship: Bir hukuk mezununun avukat yanında yaptığı staj. Code: Kanun, kanunname. Code civil: 1804 tarihli Fransız medeni kanunu, Napolyon Kanunu. Codicil: Ek vasiyetname; vasiyetname eki. Coitus: Cinsel ilişki. Collateral: Karşılıklı teminat; maddi teminat, mütenazır; bir borca karşılık verilen ayni teminat; borcu karşılamak için vücuda getirilen menkul veya gayrimenkul rehni. Collateral consanguinity: Civar hısımlığı. Collect: Vergi almak, tahsil etmek, toplamak, cibayet etmek. Collector: Tahsildar. Collusion: Hileli itilaf; muvazaa, gizli anlaşma. Commandite: Komandit şirket. Commercial law: Ticaret hukuku. Commitment: Taahhüt, vecibe; havale; mahkemeye veya hapse gönderme. Commodate: Ariyet. Commodity: Ezrak, matah; emtia, eşya, madde ticaret eşyası-mal, menkul ticari mallar. Common bench: Britanya'da devletin ilgili bulunmadğı, yalnız fertler arasındaki ihtilaflara bakan mahkeme Common law: Britanya ve ABD'de umumi adetlerden doğan hukuk kuralları, ahkamı umumiye, umumi huu-ı.ı,- - ^ ^ * , . . ■ ■ ■ ■ HUKUK, orf ve adet hukuku; genel hükümler. Common share: Adi hisse senedi. Commonwealth: Eyalet; cumhuriyetçi idare tarzı; devletle topluluğu. Commorancy: ikamet, oturma, iskan etme. Commorientes: Birlikte ölmüş sayılanlar, aynı olay veya felaket içinde aynı anda ölen şahıslar. Communis opinio: Efkarı umumiye, kamuoyu. Company: Şirket, ortaklık. Company law: Şirketler hukuku. Comparative negligence: Nisbi kusur, davacının kusurunun davalıya oranla daha hafif olduğu durumda davalının teminat ödeme mecburiyeti. Compensatio: Tazminat, karşılıklı iddia. Compulsory: Mecburi, cebri, zorlayıcı, zorunlu. Computus: Bir vasi, icra memuru, yeddiemin veya muhasibe hesaplarını bildirmesini amir müzekkere. Concern: Teşebbüs; ticarethane; şirket; iş; herhangi bir ekonomik birim; müessese, işletme. Concession: Devlet tarafından verilen imtiyaz, hak, ruhsat; ikrar, itiraf; terk ve feragat olunan mülk; herhangi bir mülkün ticari maksatla hibe edilmesi veya kiralanması. Conciliation: Barıştırma, arabuluculuk. Concordat: Konkordato, pakt, sözleşme, muahede, anlaşma. Concubinatus: Kanuni merasim ve şartlara uyulmaksızın evle Condition precedent: Taliki şart; sözleşme hükümlerinin yürürlüğe girmesi için tahakkuku gereken şart, takaddüm eden şart. Condition subsequent: İnfisahi, feshedici şart. Condonation: Eşler arasında af, affetme. Conductio: Kiralama Confession: İtiraf, ikrar. Confidential: Gizli, mahrem. Confinement: Hapis, hapsetme. Confiscate: Müsadere etmek, haczetmek, zaptetmek. Conflict: İhtilaf, münazaa. Congenital: İrsi, doğuştan. Conjugal: Zevci, izdivacı, evliliğe ait. Connivance: Göz yumma; bir suçun işlenmesine rıza veya müsamaha gösterme. Consanguinity: Kan hısımlığı. Consecutive: Müteselsil, müteakip. Consensus: Fikir birliği veya ittifakı. Conservator: Vasi, muhafız, kayyım, tasfiye memuru. Consideration: Göz önünde bulundurma, nazarı itibara almak, mülahaza. Consign: Mal veya eşya gönderme; sevk ya da taşıma için nakliyeciye emanet etme, emaneten bırakma. Conspiracy: Komplo, suç işleme hususunda iki ya da daha fazla insan arasındaki gizli anlaşma. Constitution: Anayasa. Constitutional court: Anayasa mahkemesi. Constitutional law: Anayasa hukuku. Contra bonos mores: Ahlak ve adaba aykırı. Contra causator: Mücrim, suçlu. Contra pacem: Kamu düzeni aleyhine. Construction: Tefsir, yorum. Constructive: Bani, yapıcı müspet; kanunca varsayılan, tefsiri, yorma dayanan, zımni. Consulto: Kasten. Contempt: Mahkemeye saygısızlık, mahkemeye tecavüz, mahkemeyi tahkir. Contingent: Arızi, vukuu veya tahakkuku şüpheli, muntazar; şarta bağlı, şartlı. Contract: Akit, mukavele, sözlemşe, kontrat, yazılı anlaşma, taahhüt. Contract law: Sözleşme hukuku. Contractor: Akdi yapan taraf, taahhüt eden kişi, müteahhit. Contributory mortgage: Birden çok alacaklısı olan ipotek. Contributory negligence: Her iki tarafın müşterek kusuru; kaza olayında kazazedenin methaldar olması; müterafık kusur, davacının şikalet olunan zararın vukuuna müessir olan kusurlu hareketi. Conveyance: Temlik; gönderme, nakil. Conviction: Mahkumiyet, hükümlülük; kanaat. Co-owner: Müşterek malik. Coparcenary: Müşterek varislik, ortak mal sahipliği-Copyright: Telif hakkı. Coroner: Sorgu hakimi; ani ve şüpheli ölüm vakalarında tahkik memuru. Corporal punishment: Beden cezası, para dışında kalan ceza, cismani ceza. Corporate: Anonim şirkete ait. Corporate stock: Sermayeyi temsil eden hisse senedi. Corporation: Anonim şirrket; tüzel kişi. Corporeal: Maddi. Correction: Düzeltme, tashih. Corruption: İrtikap, kanunsuz hareket, kanunu ihlal kasdı yolsuzluk, suistimal. Coenterfeit: Sahte, kalp, taklit. Court: Mahkeme, adliye. Court above: Üst mahkeme. Court below: Bidayet mahkemesi, asliye mahkemesi. Court crier: Mahkeme mübaşiri. Court house: Mahkeme binası, adliye sarayı. Court martial: Askeri mahkeme, divanı harp. Court of accounts: Sayıştay, divanı muhasebat. Court of admiralty: Deniz mahkemesi. Court of appeals: İstinaf mahkemesi, temyiz mahkemesi, yargıtay. Court of bankruptcy: İflas mahkemesi. Court of cassation: Temyiz mahkemesi, yargıtay. Court of first instance: Bidayet mahkemesi, asliye mahkemesi. Court of honour: Haysiyet divanı. Court of jurisdictional disputes: Uyuşmazlık mahkemesi. Court of military appeals: Askeri temyiz mahkemesi, askeri yargıtay. Court of original jurisdiction: Bidayet mahkemesi. Covenant: Akit, mukavele, sözleşme, taahhüt. Creditor: Alacaklı, kreditör, mukriz, dayin. Crime: Suç, cürüm. Criminal action: Ceza davası. Criminal capacity: Cezai ehliyet. Criminal charge: İddianame. Criminal code: Ceza kanunu. Criminal conversation: Zina. Criminal court: Ceza mahkemesi. Criminal law: Ceza hukuku; ceza kanunu. Criminal negligence: İhmal veya dikkatsizlik sonucu başkasının yaralanmasına ya da ölümüne sebep olma suçu. Criminal responsibility: Cezai sorumluluk, cezai ehliyet. Cross-examination: Sorgu; karşı tarafın şahidine soru sorma- Culpable: Kusurlu, kabahatli, ihmalli. Culpa lata: Ağır ihmal. Curatio: Kayyımlık veya vasilik görev yetkisi Curator: Vasi, kayyım, veli. Curfew: Sokağa çıkma yasağı. Current: Cari, mütedavil, muteber, geçer, geçen, dönen yürürlükte olan, meri. Custody: Mevkufluk, mevkufiyet, muhafızlık, muhafaza etme hapsetme, nezaret. Cy-pres: Takribi olarak. Damage: Zarar, ziyan, hasar. Damages: Tazminat, zarar ve ziyan bedeli. Damnum: Zarar, hasar. Death penalty: Ölüm cezası. De bene esse: İhtiyaten, muvakkaten. Debit: Zimmet, borç; borç bakiyesi. Debitor non praesumitur donare: Borçlunun verdiği kaide olarak hibe değildir. Debtor: Borçlu. Decapitation: Ölüm cezasının baş kesilmek suretiyle infazı. Decree: Kararname; hüküm; resmi emir; ferman. Decree absolute: Nihai karar. Decree nisi: Ancak belirli bir süre geçtikten sonra son hüküm haline gelen geçici boşanma kararı. Deed: Vesika; mukavele; senet. Deem: Addetmek, kabul etmek; mütalaa etmek. De facto: Bilfiil, fiili, fiilen. Defalcation: Tarh; iktibas; suistimal; irtikap. Defamation: Hakaret, sövme. Defeasance: Muvazaa senedi; ayrı bir senedin içinde buluna ve başka bir mukaveleye ait feshedici veya geciktirici şart- Defendant: Sanık, davalı, maznun, müddealeyh. Dehors: Haricinde, dışında, ilgili olmayan. De jure: Haklı, meşru olarak Delegatus non potest delegare: Vekil ya da mümessil tayin edilen kişinin yetkilerini bir başkasına devredemeyeceğini öngören idare hukuku ilkesi. Demandant: Davacı, talep eden. Demarche: Diplomatik hareket, siyaseti değiştiren adım. Demur: İtirazda bulunmak. De novo: Yeni. Deo volente: İnşallah, tanrı isterse. Dependant: Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kişi Deportation: Sürgün, tehcir; sınırdışı etme. Deposition: Şahidin ifadesi; istinabe suretiyle alınan ifade Derelict: Kimsesiz, sahipsiz, metruk. Descendant: Nesil, ahfad, füru, zürriyet, soy. Detinue: İstihkak davası, yedin iadesi davası, istirdat davası Devastavit: Bir mameleki idare edenin görevindeki ihmal ve kusur; yetki tecavüzü. Devise: Gayrimenkul üzerinde ölüme bağlı tasarruf; bir gayrimenkulu vasiyetle teberru etme. Dictum: Mütalaa, müşahade, görüş, kanaat. Die: Madeni para. Dies: Gün, günler, vade. Dies non: Tatil günleri, adli işlerin görülmediği günler. Disannulment: Hükümsüz olduğunu ilan etme. Disbursement: Cari masraflar, başkasının yerine tediyat; ödeme, tediye. Discretionary: Oy veya ihtiyara kalmış, takdir, takdire bağlı. Dismiss: Davayı reddetmek; takipsizlik kararı vermek. Dissent: Fikri muhalefet, kabul etmemek. Dissolution: Tasfiye, fesih, infisah. Dissuade: Tasviye etmek. Distraint: Haciz ve zapt, alıkoyma, el koyma; alacaklının borçluya ait eşya üzerindeki hapis hakkı; ev sahibinin kiracı üzerindeki hapis hakkı. Distress: İcrai haciz; haczedilmiş eşya, haczetmek. Ditto: Keza, aynen, bu da; mezkur. Divest: Daha önce verilmiş bir hakkı geri alma. Dividend: Kar payı, temettü. Divorce: Boşanma. Docket: Mahkemedeki karar listesi; bir kararın hülasası; mahkeme muameleleriin kaydedildiği defter. Doctrine: Doktrin, kural, ilke. Dolus: Hile, kasıt. Domicile: İkametgah, mesken, hane, ev, konut. Dominant tenement: Hakim gayrimenkul, diğer bir gayrimenkul üzerinde lehine bir irtifak hakkı tesis edilmiş olan gayrimenkul. Dominion: Mülk, arazi, toprak; mülkiyet, sahiplik, mülkiyet hakkı. Dominium: Mülkiyet; mülkiyet hakkı. Donation: Hediye, teberru, hibe, yardım, bağış Donee: Bağışlanan, lehine hibede bulunulan. Donor: Bağışlayan, hibe eden. Draft: Havale; çek; ödeme emri; müsvedde, taslak; bono-poliçe- Due process: Bir işlemin, bir davanın kanun ve hukuk kurallarıyla belirlenen esaslara uygun yürütülmesi. Dum casta: Evli kaldığı sürece. Dum sola: Bekar kaldığı sürece. Dum vidua: Boşanmış kaldığı sürece Dupery: Dolandırıcılık, dolandırılma. Duplex: Dubleks ev. Duress: Cebir, icbar, sıkıştırma, ikrah, tehdit. Duty: Vazife, görev; gümrük vergisi, harç, vergi, resim. E Easement: İrtifak hakkı. Ecclesiastical law: Kilise hukuku, şeriat hukuku, şeri kanun, kilise mahkemeleri tarafından uygulanan kurallar. Eject: Tahliye, kiracıyı evden çıkarma. Emancipation: Azat etme, serbest bırakma, gayrireşit bir çocuğun ebeveynlerinin velayetinden çıkması. Embargo: Ambargo. Embezzle: Zimmetine geçirmek, irtikap etmek, çalmak, suistimal, güveni kötüye kullanmak. Eminent domain: Hükümran gücün kamu yararı için özel şahıslara ait mülkleri kamulaştırma ve kullanma hakkı. Emolument: Maaş; ücret; kazanç. Emphyteusis: Müebbet veya çok uzun süreli bir çeşit arazi kira sözleşmesi. Emption: Mubayaa, satın alma; iştira. Enactment: Kanun yapma; kararname; kanun; ferman; emir; kanunun yürürlüğe konması. Endorsement: Ciro, tasdik. Endowment: Okul veya hastane gibi bir müessesenin iane olarak verilmiş sermayesi; sigortacının sigortalıya veya tayin ettiğine hayatta olmaları şartıyla belirli bir süre sonra bir miktar para ödemeyi taahhüt etmesi. Entrapment: Tuzağa düşürme, bir kimseyi suç işlemeye teşvik eden bir tuzak ve tertibat sonucunda yakalama. Equity: Adalet, hakkaniyet; örf ve adet hukukundan ayrı olarak ve aynı yöntem, menşe ve nazariyeye tabi olarak, ulvi tabii hak ve asalet prensiplerinden doğan bir hukuk manzumesi. Escheat: Minasçısız ölen kimsenin emlakinin devlete oecişi varisi olmayan mülkün devlete kalması. 9 Escrow: Üçüncü bir şahsa emaneten veriİPn v,« , u .• r şartlar,n tahakkuku halinde hüküm ifade el".!^! 9 e edecek taahhütname. Estate: Mamelek; tereke; müflisin aktifi- ara^ı .■■ hukuken tanınan bir faydalanma hakkı; gayrimenk ıı ile ölçülebilen hak ve borçların hepsi. r; para Estate duty: Veraset vergisi, intikal vergisi, veraset veya vasiyet yoluyla ya da ivazsız olarak geçen bütün mal ve intifa haklarıyla tescile tabi haklardan alınan vergi. Estoppel: Evvelce yapılan bir işin sonradan serdedilen bir iddiayı müdafaaya mani olması; davacı veya dava olunanın kendi hareket tarzına uymayan iddiaları ileri sürmelerinden rpen edilmeleri; bir kimsenin daha önceki fiil ve hareketlerinden doğan hukuki engel. Euthanasia: Ötenazi. Evict: Bir arazi veya binayı mahkeme kararıyla tahliye ettirmek, bir gayrimenkulu işgal eden kimseyi kanun kuvvetiyle çıkarmak. Evidence: Delil, kanıt, beyyine, şahadet, herhangi bir olayın doğruluğunu meydana çıkaracak usûl. Ex-ante: Beklenen, tahmin edilen, ümit ve tahmin olunan. Examination: Sorgu, istima. Examination-in-chief: Bir tanığın istimaı, şahidin kendisini ikame eden tarafça sorguya çekilmesi. Exception: İstisna. Exchange regulation: Borsa hukuku. Exculpate: Mesuliyetten kurtarmak, kusursuzluğuna hükmetmek, masumiyetini beyan etmek. Execute: infaz etmek, icra etmek, yerine getirmek, tatbik etmek, uygulamak. Executor: Vasiyeti tenfiz memuru. Exhibit: Yeminle teyit edilen bir beyannamede zikir ve atfedilen senet ve ya belge. Exigent: Medeni haklardan yoksunluk konusunda yapılan talep, bir kimsenin kanundışı addolunmasına ait muamelede kullanılan bir müzekkere. Ex-interest: Tahakkuk eden faiz. Ex jure naturae: Tabii hukutan doğan, tabii hukuka dayanan. Ex-officio: Resen, görev dolayısıyla, memuriyet sebebiyle. Ex-post: Tahakkuk eden. Ex parte: Yalnız bir tarafın menfaati için, tek taraflı. Ex patriate: Asıl vatandaşlığını terkederek başka bir memleket vatandaşlığına geçmek, tabiyet değiştirmek. Ex-post facto law: Makabline şamil kanun, geçmişte yürürlüğü olan, geriye işleyen kanun. Express trust: Açık kredi. Expromissio: Alacaklının eski borçlu yerine yeni bir borçluyu kabul etmesi suretiyle tecdit. Expropriation: Tasarruf hakkından mahrum etme istimlak, kamulaştırma. Ex-rights: Hisse senedine ait haklar; hisse senedinin haklar dışında satılması veya hakların yeni malike geçmemesi. Extendi facias: Borçlunun tevkifi ve menkul ve gayhmenkullerine el konulmasını emreden müzekkere Extent: Haciz kararı. Extortion: İrtikap, zorla alma, zorbalık, kanunsuz şekilde baskı yap,p alma, baskıyla söyletme, işkence ederek yaptırma. Extradition: Suçluların iadesi, iadei mücrimin. Extralegal: Hukuk tarafından belirtilmeyen. Eyewittness: Görgü şahidi, olayı gören şahit. Eyre: Seyyar mahkeme. Factum: Hadise, olay, vaka, maddi vaka. Fair market value: İyi niyet esaslarıyla kurulan piyasa değeri; piyasa durumu hakkında alıcılarla satıcılar arasında yapılan pazarlık sonucu teşekkül eden fiyat veya değer. Fairness: Dürüstlük, doğruluk, hakşinaslık, bitaraf olma. False oath: Yalan yere yemin. Famacide: Hakaret eden, tahkir eden. Famosus libellus: Neşren hakaret, yayın yoluyla hakaret. Fatal injury: Ölüme sebebiyet veren yaralanma. Favoritism: Tarafgirlik, iltimas, taraf tutma, iltizam, adam kayırma. Federal court: Federal mahkeme. Fee: Resim, harç, ücret, mükafat, bahşiş, masraf, vizite, mülk, tımar, avukat ücreti, özel bir kimseye verilen ücret, komisyon. Fee simple: Kayıksız şartsız mülk; gayrimahdut mülkiyet hakkı, mutlak aynı hak. Fee tail: Yalnız belirli mirasçılara geçen mülk. Felony: Cürüm, suç, cinayet. Forethought felony: Kasıtlı suç, tasarlanarak işlenen suç. Felonious: Suç işlemek kastıyla, kasten, teammüden. Fiduciary: İtibari; mütevelli, bir mülkü idare eden kimse, iltimada dayanan; vekil, mutemet, emin. Final injunction: Nihai ilam. Finding: Bulgu. First mortgage: Birinci derecede ipotek. Flogging: Kamçılama, dayak cezası. Force majeure: Mücbir sebep, esbabı mücbire; bir dış tesirden ,1er, gelen, önceden nazara alınmasına imkan bulunmayan olay, tabu kuvvetlerden veya üçüncü bir şahsın fiilinden ileri gelen olay. . y uçuncu un ? Foreclosure: Hakkın sükutu, düsmooi- ^rc\JO ödenmesi halinde merhunun zap,™^enkulun bo* H ' rer>nın paraya çevrilmedi- Forensic medicine: Adli tıp. Fornication: Fuhuş. Fortuitous: Gayrikasdi, tesadüfi, kazayla, kasıtsız Fraud: Kaçakçılık; hile, hilekarlık, dolandırıcılık, suiniyet. Freehold: Mülkiyet hakkı. Freeholder: Mülk sahibi. Fugitive: Firari, kaçak. Fungible: Misli, bozulabilen, tazmini kabil olan Furiosi nulla voluntas est: Zihnen malûl kişilerin vasiyet yazamayacağını ifade eden ilke. G Gag laws: Söz ve basın hürriyetini kısıtlayan kanunlar. Garnishment: Ödeme emri; işçi alacağını işveren tarafından mahkeme veznesine yatırılmasını amir mahkeme kararı; işçinin borçlu olduğu bir üçüncü şahıs tarafından kanuni olarak işverenden o işçinin ücretlerinin haczedilmesi. Gavel: Hakimin veya bir toplantıyı idare eden başkanın sükuneti muhafaza için masaya vurduğu tokmak. Generalia specialibus non derogant: Umumi hükümler, hususi hükümleri değiştirmez. Generalibus specialia derogant: Özel hüküm genel hükmün ilgili bulunduğu kısmını tadil eder. Germane: Yakın akraba; münasebeti olan. Gift causa mortis: Ölüme bağlı hibe. Gift sub modo: Şarta bağlı hibe, mükellefiyetle kayıtlanan hibe. Good faith: Hüsnüniyet, iyi niyet. Goodwill: Ticaret yerinin müşteri, mevki, itibar gibi gayrimaddi unsurları; hava parası, şerefiye. Grab: Gasp, zorla almak, el koymak. Graft: Suiistimal, ihtilas, para aşırma, rüşvet, yolsuzluk, bil zimmetine para geçirme. Grand jury: Tahkikat jürisi, büyük jüri. Grievance: Şikayet. Gross negligence: Ağır ihmal. Guarantor: Garantör, kefil. Guardian: Vasi, veli; kayyım, kanuni temsilci. Guardian ad litem: Gayrireşit namına dava açmak veya onu bir davada temsil ve müdafaa etmek üzere mahkemece tayin olunan vasi. H Habeas corpus: İhzar emri, herhanqi bir veya nezaret altına alınan herhangi bir sah tGVkİf °lünan huzuruna çıkarılmayı talep etme hakkı. S'n derhal mahkeme Habitual criminal: İtiyadi suçlu. Habitual offender: Suçu alışkanlık haline nefire- a urrT1ış olan- mukerer suçlu. Haereditas: Miras, tereke. Hail: Adliye sarayı. Harassment: Taciz. Hearing: Duruşma, celse, oturum; davanın dinlenmesi. Hearsay: Bir tanığın başka bir kimseden aldığı habere dayanarak yaptığı şehadet. Heir: Varis, mirasçı, kendisine miras kalan şahıs. Heir apparent: Mirastan mahrum edilmeyen meşru mirasçı. Heir-at-law: Kanuni mirasçı. Hereditary: İrsi, kalıtsal; tevarüs edilen, irsiyet yoluyla intikal eden, ecdattan ahfada geçen, soydan geçen, miras olarak kalan, varis olan. Heritage: Miras. High court: Yüksek mahkeme, yüce divan. High crime: Ağır ve vahim suç. High treason: Ağır hiyanet, vatan hainliği. Hire: Kira, icar; kira bedeli; kiralamak. Hold: Malik veya zilyet sıfatıyla elinde bulundurmak, hamil olmak, uhdesinde bulundurmak. Holden: Ciro edilen. Holograph will: Tamamen vasiyetçinin el yazısıyla tanzim ve imza edilmiş vasiyetname. Homicidal attempt: Cinayete teşebbüs. Homicide: Cinayet; katletmek. Homo liber: Hür insan. Honorarium: Hibe, cemile kabilinden yapılan ödeme, avukatlık ücreti. Hotchpot: Mirasta iade. ■ attest Hypothec: İpotek, rehin, gayrimenkulun borca temınaı etmesini gerektiren ve ayni bir hak mahiyetinde olan gayrimenkul rehni. Hypothecated asset: İpotek edilmiş kıymet. I Identification: Teşhis, tanıma. Identity: Kimlik; ayniyet; şahsiyet. Id est: Yani, demek ki. Ignorantia facti non excusaf. Vakalar, bilmemek mazeret sayılmaz. Ignorantia juris non excusat: Yasaları hu^ sayılmaz. b,,memek mazeret İllegal: Haksız, yolsuz, kanuna aykırı, gayrimeşru Illegitimate: Nesebi sahih olmayan, gayrimeşru. Illicit: Caiz olmayan, kanunsuz, gayrimeşru; fahiş. Immediate solvency: Disponibilite, para durumu. immunity: Muafiyet, masuniyet, dokunulmazlık. Impeachment: Bir devlet memurunun bir suç veya yuıev. kötüye kullanma iddiasıyla görevine son vermek için açılan dava. Imperative: Amir, amirane; mecburi, zaruri, mübrem. Imperfect: Nakıs, natamam. Imposition: Vergi tarhı. Impound: İhtiyati haciz, kıymetleri muhafaza altına alma; müsadere etmek; haczedilen şeyleri muhafaza altına almak. Imprisonment: Hapis. Impunity: Şahsi masuniyet, kişi dokunulmazlığı. In absentia: Gıyaben. Inalienable: Gayri kabili devir, ferağ olunamayan, devredilemeyen. İncite: Teşvik etmek, suç işlemeye tahrik veya ikna etmek. Incorporeal: Yalnız manevi mevcudiyeti olan haklara ait. Incorporeal hereditament: Gayrimaddi şeylere ait haklar. Incriminate: Suçlamak, itham etmek. Incroachment: Başkasının hak veya mallarına tecavüz. Indecency: Umumi adaba aykırı fiiller. Indefeasible: İptal veya feshedilemez; izale veya tehir edilemez. In delicto: Suç üstü, cürmü meşhut. Indemnity: Tazminat, zararların ödenmesi, kefalet, garanti- resen takibi Indictable offence: İthama vesile teşkil eden.sU^'eden suç-gereken suç, tahkikat jürisi tarafından tahkiki icap Indictment: iddianame, şikayetname, ithamname- Indifferent: Tarafsız, bitaraf. Indorse: Ciro etmek;onaylamak. Induce: Teşvik etmek; sebep olmak. İn esse: Şimdiki halde var olan. Infanticide: Yeni doğmuş çocuğu öldürme. Informer: Muhbir. » n-R* .anunsuz t™ll£<^ hakka veya imtiyaza tedricen ve n?,r SUret'y ' ek- cn ve gizlice tecavüz etme*- injunction: Bir şey yapma veya yapmama hususunda mahkemece verilen emir. ™ndnubu&uı In jure: Hukuka göre, hukukta. In litem: Duruşma sırasında. Innuendo: Hakaret davasında izah. In personam: Kişi özelinde. Inquisition: Jüri tarafından yapılan sorgu, bu sorguya ait tutanak; soruşturma, tahkikat, adli tahkikat, kovuşturma. İn rem: Mülke ait. Insolvent: Ödeme kabiliyetini haiz olmayan, iflas halinde, müflis, borçlarını ödeyemeyen. Inspection: Teftiş, murakabe, tetkik, muayene. Inter alia: Yanı sıra, örneğin, dahil olmak üzere. Intentional: Kasten, teammüden, isteyerek. Interim: Muvakkat, geçici. Interlineation: Bir vesikanın satırları arasına ilaveler yapma, bir vesika tanzim ve teati olunduktan sonra satır aralarına ilaveler yapma. Interlocutory: Muvakkat, geçici, nihai ve kesin olmayan. Interlocutory injunction: Bir şey yapma veya yapmama hususunda mahkemece alınan ihtiyati tedbir. Interloper: İki taraf arasına girerek aralarındaki muameleden bir tarafın sağlayacağı menfaati haksız surette kendisi alan veya taraflardan birinin almasına mani olan kimse. Intermediate court: Yargı sisteminde en yüksek mahkeme ile dava mahkemelerinin arasındaki mahkemeler, istinaf mahkemeleri. International law: Devletler genel hukuku, uluslararası hukuk. Internment: Gözaltına alma, göz hapsi, enterne etme. Inter partes: Taraflar arası. intestable Şahit olarak dinienme ehliyetinden mahrum olan, mahkumiyet sebebiyle şahitlik ehliyetini kaybetmiş Intestate: Vasiyetsiz ölen. Intimidation: Korkutma, ikrah, tehdit. Intrusion: Gasp. Intrust: Yeddiemine tevdi etmek. Inure: Hüküm ifade etmek; yürürlüğe girmek. Ipso facto: Kendiliğinden, otomatik olarak. Ipso jure: Kanun hükmüyle, kanun sebebiyle. ^responsibility: Ademi mesuliyet, sorumsuzluk. Islamic law: İslam hukuku. Jactitation: Başkasının zararına oian u -^A\^ aolan boş övunme veya iddia Joint and several: Müteselsil, müster L, reken ve münferiden- joint stock: Esas ana sermaye, joint tenancy: İştirak halinde mülkiyet, judge: Hakim, yargıç. Judge de facto: Fiili hakim, resmen tayin olarak fiilen göreve başlayan fakat henüz kanuni yemin borcunu yerine getirmemiş hakim. Judge-made law: Mahkeme içtihatlarına dayanan hukuk, mahkeme kararlarıyla gelişen hukuk. Judicial review: Kanunların, idari karar ve tasarrufların anayasaya uygunluğunun kazai kontrolü. Jure: Hukuken, kanunen, bihakkın, bir hakka dayanarak. Jurisdiction: Yargı hakkı veya yetkisi; salahiyet. Jurisprudence: Hukuki içtihat; hukuk felsefesi. Jury: Jüri, hakem heyeti. Jus: Hukuk, adalet, salahiyet, yetki, hak. Jus abstinendi: Reddi miras hakkı. Jus in personam: Şahsi hak, belirli bir kişiye karşı ileri sürülebilen hak. Jus in re: Aynı hak, herkese karşı ileri sürülebilen hak. Justice: Adalet, nasafet, hakkaniyet Juvenile court: Çocuk mahkemesi. Juvenile delinquency: Çocuk suçları. K Kidnap: Kaçırmak, arzusu hilafına götürmek, zorla götür Kindred: Nesep, soy; hısım, akraba. Laches: Vazifeyi ihmal, bir hakkın takibindeki inma,c!1,k^!<ın hakkın kanunen belirli süre içine talep edilmemesi, bir kanuni süresinde talep olunmaması veya kullanılmaması sonucunda kaybı. Land action: Gayrimenkul davası. Land law: Arazi hukuku, toprak kanunu. Landlord: Gayrimenkul sahibi. Lapidation: Taşlayarak öldürme, recm, ölüm cezasının mahkumun taşlanması suretiyle infazı. Lapse: Yanılma; sehiv, hata, yanlış; sükut vasivetin hükümden düşmesi; sigorta hakkının primimin -t, suretiyle kaybolması, müsalehin miras. yenmemesi ölümü halinde vasiyetin hükümden düşmesi mSeden ÖPC6 Lapsing: Zimmete para geçirme. Larceny: Hırsızlık, sirkat, başka suçlarla beraber yapıian hırsızlık. Law: Kanun, nizam, kaide, kural, distur; hukuk; mevzuat, kanun ve tüzükler. of bankruptcy: iflas Law of contracts: Sözleşme hukuku, akitler kanunu. Law of domestic relations: Aile hukuku. Law of limitation: Zaman aşımı kanunu. Law of mortgage: Borçlar Kanunu. Law suit: Dava. Lawyer: Avukat, dava vekili; hukukçu. Leading question: Tanıklara yöneltilen ve 'evet' veya 'hayır' kelimeleriyle cevaplandırılması gereken telkini sual. Lease: Kira sözleşmesi; kiraya verme, icar; isticar; kira. Leasehold: Sözleşmeyle kiralanmış. Ledger: Defterikebir, büyük defter. Legacy: Vasiyetle bırakılmış şey, miras, vasiyet. Legacy duty: Veraset vergisi. Legal: Kanuni, meşru, hukuki. Legal age: Rüşt yaşı. Legal claim: Dava. Legal entity: Tüzel kişi, hukuki varlık; hükmi şahıs. Legal expenses: Mahkeme masrafları. Legal fees: Avukat masrafları. Legal obligation: Hukuki veya kanuni vecibe. Leges: Kanunlar. Legislation: Kanun koyma, yasama, teşri; mevzuat, yasa. kanun. Legitimation: Meşru kılma; nesebi tashih, meşruiyet verme-Lessor: Mucir, kiraya veren. Letter and spirit of the laws: Kanunların lafzı ve ruhu. Letter of attorney: Vekaletname, avukat tezkeresi. Lex: Kanun; hukuk. Liability: Pasif borçlar; iki kimse arasındaki karşılıklı mükellefiyetler; bilançonun pasif tarafı, taahhüt. Libel: Yazı, bask., resim gibi araçlarla yapüan iftira suçu, yaym yoluyla hakaret. Libel suit: Hakaret davası, manevi tazminat davası Liberal construction: Geniş tefsir, bir kanun ve sair hukuk kuralının kanun yapıcısının maksadına uygun yorumu Liberty: Özgürlük, bağımsızlık, serbestlik. License: Ehliyet, izin, ruhsat, lisans, permi. Lien: İpotek hakkı; ihtiyati haciz altına alma hakkı; hapis haRk| kanuni ipotek; matlup, alacak. Life estate: ömür boyunca birine mal ettirilen mülk. Life tenant: Ömür boyunca mülk sahibi. Limited partnership: Komandit şirket, ortaklarından bir kısmının mesuliyeti tahdit edilmemiş, diğer kısmının mesuliyeti ise koydukları sermayeyle sınırlanmış şirket. Liquidation: Tasfiye, likidasyon; alacak ve borçların tespitiyle mevcudun paraya çevrilmesi ve borçların ödenmesi. Lis: Dava, ihtilaf, muhasamat. Literal construction: Lafzi tefsir, bir kanunun yasama organının maksadı araştırmaksın sırf lafzına gore, yanı dar olarak yorumu. Litigant: Müddei, davacı, dava eden. Litigation: Dava etme. Livery: İstimlak beratı, ferağ. Locus: Cinayet mahalli, suçun işlendiği yer. Loot: Ganimet, yağma; yağmalamak, çapulculuk. Lucri causa: Kazanç kastı, kar amacı. Lupinium caput: Kanuna ve adli makamlara teslim olmayan ve bu sebeple bütün mallarının müsaderesine ve kendisi için derhal teslim olması takdirde görenler tarafından icabında vurulmasına yetki verilen kimse. M Magna Carta: 1215ta Kral John tarafından ve siyasi hürriyetlerini ilan için yayınlanmış ve sonradan defa yenilenmiş olan ferman. Maintenance: Nafaka; alakası olmayan bir davada taraflardah birine yardım etme suçu. Malefactor: Suçlu, mücrim. Malfeasance: Kötülük; vazifeyi suistimal, görevini kötüye kullanma; haksız bir fiilin işlenmesi; kanuna aykırı hareket. Malign: iftira etmek; zemmetmek; yermek. Malversation: İrtikap; suistimal; zimmete para geçirmek. Mandamus: Yüksek mahkeme tarafından küçük bir mahkemeye veya bir kuruluşa ya da şahsa verilen belirli bir hareketin ifası için yazılı emirname. Manslaughter: Adam öldürmek, katletmek Manslaughter in the first degree: Birinci dereceden cinayet-kasten adam öldürme. Manslaughter in the second degree: ikinci ^ ...... "\ıncı dereceden cinayet, kasıtsız adam öldürme. Marital: Evliliğe ait, eşlere ait. Maritime law: Deniz hukuku. Marriage: Evlilik, izdivaç. Martial law: Sıkıyönetim, örfi idare. 48 Maternal: Anneye ait, anneyle ilgili, anne tarafından. Matriarchy: Maderşahilik. Matricide: Ana katilliği. Matrimonial: Evliliğe ait, izdivaci. Matrimony: Evlilik, izdivaç. Mediation: Tavassut, ihtilafları halletmek için üçüncü bir tarafın aracı olması, şefaat, arabuluculuk. Melioration: Gayrimenkulde yapılan faydalı ıslahat ve imar işleri. Memorandum: Muhtıra; ajanda; tablo; beyanname, tezkere, bordro, müzekkere. Memorandum of association: Şirket tesis senedi, kuruluş senedi. Metachronism: Zaman veya müddet hesabında hata. Metatus: Ev, ikametgah, konut. Mens rea: Teammüden, isteyerek ve bilerek. Minor: Küçük, reşit olmayan, gayri reşit. Mint: Darphane; para basma. Minutes: Mazbata, zabıt, tutanak, protokol; müzekkere. Misconduct: İffetsizlik, suihal; adalet mensuplarının görevlerini kötüye kullanmaları, vazifeyi suistimal; zina. Misdemeanor: Kabahat, kötü hareket. Misfeasance: Görevi kötüye kullanma, vazifeyi suistim kanuni muamelelerin yanlış icrası; kusurlu hareket. Misjoinder: Bir davada birden çok kişinin birlikte daV^jz birlikte dava olunan sıfatyla bulunması; birleştirilmesi )ere|< olmayan davaların veya tarafların aynı dilekçede birleş ^ dava ikamesi; davaların birleştirilmelerinde veya müşte hareketleri caiz olmayan tarafların aynı davada birleşmelerindeki usulsüzlük. Misprision: Vazifeyi suistimal; bir suça göz yumma suçu. hükümet; devlet veya mahkeme otoritesinin ihlali, ihanet; ı yolsuzluk; bir suçun ilgili makamlara bildirilmemesi. Misrepresentation: Yanlış beyan, yanlış rapor, akit yapılıra0 bile bile yanlış zehabı uyandıran izah ve beyanlarda bulunma Mistrial: Usul hatası yüzünden hükümsüz kalan mahkeme. Mitigating circumstances: Hafifletici sebepler. Mitigation of damages: Manevi tazminat miktarının tahrik, müterafik kusur ve sair makbul sebeplerle azaltılması, zararları hafifletme. Mittemus: Hapis cezası ilanı. Modus: Aşar bedeli; usul, yöntem, tarz, şekil, t0rm Modus operandi: Suç işleme tarzı, yöntemi. Modus Vivendi: Muvakkat anlaşma, geçici görüş birliği. Moiety: Yarı, yan hisse. Moot: Tartışma, münazara, münakaşa, ihtilaf, karara bağlanmamış mesele. Moot court: Müzakere meclisi, münazara meclisi; hukuk talebelerinin pratiklerini artırmak maksadıyla farazi ukuk konularının tartışılıp karara bağlandığı eğitim mahkemeleri. Mora: Temerrüt haline sokmak. Moratorium: Borcun ödenmesini tehir veya talik hakk.. Mores: Ahlaka aykırı. Mortgage: ipotek, gayrimenkul rehni, bir gayrimenkulun borca karşılık teminat olarak rehnedilmesi, terhin. Mortuary: Morg Murder: Adam öldürme suçu, teammüden cinayet, kasten öldürmek. Murder in the first degree: Birinci dereceden cinayet, kasten adam öldürme. Murder in the second degree: İkinci dereceden cinayet, kasıtsız adam öldürme. Mutually: Karşılıklı, mütekabil, iki taraflı, müşterek. N Narratio: Dava dilekçesi, şikayet dilekçesi. Natural justice: Yargılama yetkisini kullanan kimsenin, uygulamaya mecbur olduğu esaslı kaide ve usuller. Natural person: Hakiki şahıs, tabii şahıs, gerçek kışı, ozeı * ■ Natural rights: Tabii ve asli haklar, kamu kudreti tarafından kaldırılmasına imkanı olmayan ferdi haklar. Naturales: Bir metresten olan gayrimeşru çocuklar. Naturalization: Vatandaşlığa kabul, yabancı tebanın yerli hukukunu ve tabiyetini kabulü. Nay: Red, inkar, men etme; menfi oy. Necessitas publica major est quam privata: Kamu yararı özel yarardan önce gelir. Negation: Reddetme, nakzetme, menfi cevaplandırma. Negligence: Gaflet, ihmal, kusur; tazminat borcu doğuran ve haksız fiili olan ihmalcilik; dikkatsizlik, ihmalkarlık; kanunun müspet bir emrini yerini getirmeme. Negotiate: Tedavüle çıkarmak; alıp satmak; ciro etmek nakletmek; müzakere etmek, bir anlaşma yapmadan önce diğer tarafla anlaşmanın hükümleri hakkında görşmede bulunmak. Nemo admittendus est inhabilitare seipsum: Hiç kimse kendi aleyhine hareket edemez. Nepotism: Yakınları kayırma, akrabaları kayırma. Next of kin: En yakın akraba, en yakın kanuni miras derecede mirasçı. *'> birinci înrı'nen Nexum: Alacaklı ve borçlu arasında yapılan, borcu ter şahsi hürriyetin rehnine ait yazılı sözleşme. Nisi: Kaldırılması için haklı sebepler ileri sürülmedikçe hük ■ ifade een mahkeme kararı. ^ Nisi prius: Tek hakimli ve jürili bi'dayet mahkemesi. Nominal: ismi, lafzi, itibari; farazi, sembolik, temsili, fiziki varlığı olmayan; cüzi, pek az. Nominatim: İsmen, sarahaten, özel olarak. Nomology: Hukuk ve kanun yapma bilimi, nomolojı. Non bis in idem: Aynı fiilden dolayı iki defa kovuşturma yapılamaz. Non est inventus: Bulunamadı. Nonfeasance: Kanuni bir mükellefiyeti hiç veya gereği gibi yerine getirmeme. Non-joinder: Tarafların çoğalması halinde ilgilierden birinin davada bulunmaması. Non prosequitur: Davanın reddi kararı. Non sequitur: Bu sonuç bu ihticactan çıkmaz. Notary: Noter, katibiadil. Note: Senet, adi senet; muhtıra; not, kayıt. Notice: ilan, ihbar, tebliğ; baliğ tebligat. Notification: Tebliğ, ihbar. Notwithstanding: Buna karşın, bu durumda bile, her halükarda. Novation: Tecdit, borcun nakli; iki kişi arasında yapılan bir sözleşmeye taraflardan birinin yerine bir üçüncü şahsın alacaklının muvaffakatiyle üçüncü bir şahsa aev^cU borç yerine yeni bir borç koymak suretiyle eski kaldırma. Nubilis: Evlenme çağındaki şahıs. n lüzumsuz Nuisance: Mal, mülk ve haklarda makul olmayan, veya kanunsuz ve başkasını rahatsız veya ızrar eden ^ tasarruflar; fertlerin haklarını kullanmalarına mani teş veya onları rahatsız eden her çeşit fiil ve hareketler. Null: Hükümsüz, battal, muteber olmayan. Null and void: Olmamış gibi, gayri varit, hükümsüz. Nullification: İptal etme, hükümsüz kılma, bir kanunun hükümsüzlüğünü ilan etme. Nunc pro tunc: Makabline şamil; mahkemece yapılan bir muamelenin geçmişte yapılmış gibi gösterilmesi. Nuncupate: Resmen ilan etmek, resmen açıklamak. Nuptial: Evliliğe ait, izdivacı. Oath: Yemin, ant. Objection: İtiraz, muhalefet. Obligate: Borç altına sokmak, borçlu kılmak boroi Obligee: Alacaklı. Obligor: Borçlu. Obrogation: Aykırı hükümler kapsayan yeni bir kanunla eski Dir kanunun kısmen veya tamamen kaldırılması veya değiştirilmesi. Obscenity: Müstehcenlik. Obsolete: Metruk, kullanılmayan; kaldırılan kanun, hükümsüz, mülga. Obstructing justice: Adaleti engelleme. Occupancy: İşgal, ihraz, aslen kazanma; işgal yoluyla mülkiyetin kazanılması. Occupation: Meşguliyet, zilyetlik; meslek, iş fiili. Offense: Suç, cürüm, kanunu ihlal. Offer: İcap, teklif, arz. Offspring: Füruğ, çocuklar, zürriyet. Omnibus bill: Birkaç kanunu tek kanun halinde birleştirmek amacıyla hazırlanan kanun tasarısı. Onus: Külfet, yük; ispat külfeti, mesuliyet. Open-ended agreement: Açık sözleşme, içinde miktar zikredilmeyen sözleşme. Ordain: Kanun, kararname veya tayin ile koymak veya tesis etmek. Ordeal: Sanıkları ateş, kaynar su gibi şeylere maruz bırakmak suretiyle bunların suçlu olup olmadıklarını tespit usulü. Order: Düzen, nizam, iltizam; emir; karar; talimat; bir emir veya direktifi ihtiva eden mahkeme karan. Ordinance: Parlamentonun verdiği yetkiye dayanarak kralın verdiği ferman veya kararname; belediyelerin aldığı karar, çıkardığı kararname ve emirname. Origin: Asıl, mebde, menşe, kaynak. Orphan: Öksüz, yetim. Ouster: Gaspetme, elinden zorla alma; gasp; bir kimseyi kendi gayrimenkulünden haksız olarak çıkarma; başkasının gayrimenkulüne haksız müdahalede bulunma. Ouster la main: Bir küçüğün kayyım vasıtasıyla idare olunan mallarının rüşt yaşına varması üzerine kendisine devri ve teslimi. Out-of-court settlement: Tarafların mahkeme karan öncesinde anlaşmaya varması. Overdue: Hükümsüz kalan; vadesi geçmiş Overrule: Bozmak, nakzetmek, reddetmek Owner: Mal sahibi; kiralayan; mutasarrıf Ownership: Mülkiyet. Oyer: Davayı dinleme; bir vesikanın mahkem okunması. eye arz olunup p Pacta sunt servanda: Söze sadakat, ahde vefa. Pais: Jüre; sulhen, mahkeme dışında, barış yoluyla. Par: Başabaş; itibari kıymet; eşitlik. Pardon: Affetme; özel af. Parent: Ana veya baba, ebeveyn. Pari: Eşit. Pari passu: Aynı muameleye tabi, eşit olarak. Parole: Davada savunma veya itham yollu söz; şeref sözü-mahkumun meşruten tahliyesi. °arricide: Anne, baba veya yakın akrabayı öldürme suçu Partnership: Ortaklık, iştirak, şirket, arty: Taraf. ir value share: Nominal kıymetli hisse senedi, tent: İhtira beratı, patent. ernalism: Devletin himaye edici politikası, kişileri veya 'ulukları kendilerine bağımsız karar ve hareket yetkisi madan koruyan davranış şekli; ailede babanın nlüğünü kabul eden görüş. rnity: Babalık, baba sıfatı. t- bir emır Order: Düzen, nizam, iltizam; emir; karar; talıma , veya direktifi ihtiva eden mahkeme karan. arak kral10 Ordinance: Parlamentonun verdiği yetkiye dayana ^ verdiği ferman veya kararname; belediyelerin aldığı çıkardığı kararname ve emirname. Origin: Asıl, mebde, menşe, kaynak. Orphan: Öksüz, yetim. Ouster: Gaspetme, elinden zorla alma; gasp; bir kimseyi kendi gayrimenkulünden haksız olarak çıkarma; başkasını gayrimenkulüne haksız müdahalede bulunma. Ouster la main: Bir küçüğün kayyım vasıtasıyla idare olunan mallarının rüşt yaşına varması üzerine kendisine devri ve teslimi. Out-of-court settlement: Tarafların mahkeme kararı öncesinde anlaşmaya varması. Overdue: Hükümsüz kalan; vadesi geçmiş Overrule: Bozmak, nakzetmek, reddetmek. Owner: Mal sahibi; kiralayan; mutasarrıf. Ownership: Mülkiyet. Oyer: Davayı dinleme; bir vesikanın mahkemeye arz olunup okunması. p Pacta sunt servanda: Söze sadakat, ahde vefa. Pais: Jüre; sulhen, mahkeme dışında, barış yoluyla. Par: Başabaş; itibari kıymet; eşitlik. Pardon: Affetme; özel af. Parent: Ana veya baba, ebeveyn. Pari: Eşit. Pari passu: Aynı muameleye tabi, eşit olarak. Parole: Davada savunma veya itham yollu söz; şeref sözü; mahkumun meşruten tahliyesi. Parricide: Anne, baba veya yakın akrabayı öldürme suçu. Partnership: Ortaklık, iştirak, şirket. Party: Taraf. Par value share: Nominal kıymetli hisse senedi. Patent: ihtira beratı, patent. Paternalism: Devletin himaye edici politikası, kişileri veya toplulukları kendilerine bağımsız karar ve hareket yetkisi tanımadan koruyan davranış şekli; ailede babanın üstünlüğünü kabul eden görüş. Paternity: Babalık, baba sıfatı. - tay'"'1 Patronage: Hamilik; patronaj; kayırma; bir memU.rİL^eren. yapma hakkı; alıcılar, müşteri topluluğu; avukata ış Payee: Hamil; ibraz eden lehdar, alacaklı; Poliçede" eva faydalanan; ödeme yapılan kimse; ödeme emri, çe havaleyi alan şahıs. Payor: Muhatap; borcu ödeyen; veznedar. Payroll: Maaş bordrosu, bordro. Pedophile: Çocuklara cinsel ilgi duyma hali. Pen: Hapishane, tevkifhane. Penal: Cezai, cezaya ait. Penalty: Müeyyide, ceza, tazminat, para cezası. Pendente: Askıda, görlümemiş dava. Penitence: Pişmanlık, tövbe, nedamet Penitentiary: Cezaevi, ıslahevi. Per: Vasıtasıyla, eliyle, tarafından; başına; beher her Perambulation: Bir arsanın sınırların, tayin veya tetkik etmek için yapılan dolaşma. Per curiam opinion: Bütün mahkeme üyelerinin katıldıkları ve birleştikleri gerekçe. Peremptory: Kati, mutlak, itiraz veya af kabul etmez. Perjury. Yalan yara yemin etme, yalanc, şahitlik. Pernancy: Bir gayrimenkulun kira, kazanç ve sair gelirlerini sahip olma hakkı. Perpetrator: Fail; mürtekip, suçlu. Perpetuating testimony: Yaşlılık, hastalık veya memleket dışına gitme gibi sebeplerle ileride yapılacak duruşmaya gelememesi muhtemel şahidin ifadesinin önceden yazılı olaraK tespiti. Perpetuity: Mülkiyetin iktisabını ebedi olarak tehir eden kayıt; ebediyen faiz veren tahvil. Per pro: Namına. Per se: Kendiliğinden. Person: Şahıs, kimse, kişi. Personal representative: Vasiyeti tenfiz memuru; terekenin tasfiyesiyle görevli kimse; ölünün yerine geçen halef; mirasçılar. Persona non grata: İstenmeyen şahıs, itimada mazhar olmayan şahıs. Petition: Dava dilekçesi, istida, arzuhal; dava açmak, talepte bulunmak, dilekçe vermek. Pettifogger: Önemsiz veya itibarsız bir işte çalıştırılan veya dürüst olmayan ya da şerefsiz bir surette icra faaliyetinde bulunan avukat. Petty offense: Adi suç. Physical: Maddi. . e man' Picketing: Greve katılan işçilerin işlerine dönmeleri ktan olma; grev yapılan işyerinde işçileri ikna yoluyla ça alıkoymak için grevcilerin tuttukları nöbet veya yap gösteri. Pickpocket: Yankesici. Pillory. Teşhir levhası. Piracy: Korsanlık; intihal, telif hakkının ihlali. Plagiarism: İntihal, telif hakkının ihlali. Plaintiff: Davacı, dava eden, müddei. Plead: Dava açmak; suçu kabul veya reddetmek, davacının dava layihasına veya iddianameye resmen cevap vermek- Pleading: Dosya tamamlanıncaya kadar dava tarafları arasında karşılıklı olarak layihalar teatisi. Plunder: Yağma; yağmalamak, şiddet ve zorla başkalarının mallarını ellerinden almak. Poach: Başkasına ait bir hayvan, öldürmek ya da qaspetmek; gayri kanuni av ya da av hayvanlarını tahrip etme suçu. Polyandry: Çok kocalılık. Polygamy: Çok karılılık. Polygraph: Yalan makinası. Possess: Sahip olmak, malik olmak, zilyet olmak, yed bSurmak, fiili hakimiyeti altında bulundurmak. Possesor: Zilyet; bir şeyi eli altında bulunduran, o şeye tasarruf eden şahıs. Posterior: Sonra gelen, sonraki. Posterity: Füruğ. Post facto: Fiilden sonra. Posthumous: Müellifin ölümünden sonra yayınlanmış; birisinin ölümünden sonra vuku bulan. Power of attorney: Vekalet, temsil yetkisi. Preamble: Başlangıç, önsöz, mukaddeme. Precatory words: Bir vasiyetnamede kullanılan ve ümit, arzu, istek gibi niyet anlamına gelen kelimeler. Precedent: Mukaddem; emsal, karar, örnek; diğer mahkemeleri bağlayan kazai karar, içtihat. Pre-emptive: Önceden satın alma hakkı olan, şufa hakkı olan. Preferred shares: imtiyazlı hisse senedi. Preponderance: Bir delilin mukabil bir delile nazaran ispat kuvvetinin üstünlüğü. Prescription: Müruru zaman, zaman aşımı; belirli ve kanuni bir zamanın geçmesiyle bir hak kazanma veya bir külfetten kurtulma. Presumption: Zan, ihtimal, farz, tahmin; karine; ispat olunmuş bir husustan çıkarılan maddi veya hukuki sonuç. Prima facie: İlk bakışta, dış görünüşüyle, görünüşte. Principal: Patron, şef, işveren; temsil olunan; merkez; esas] ana; müvekkil; asli; bir eşyanın aslı; resulmal; bir borcun hariç aslı, asıl borçlu. Prior: Evvel, evvelki, önceki, sabık. Private law: Özel hukuk, hususi şahıslar arasındaki ilişki ve anlaşmazlıklara uygulanabilen hukuk. Privilege: İmtiyaz, hak, ayrıcalık, muafiyet; mazhariyet; masuniyet. Probate: Vasiyetnamenin resmen tasdiki; vasiyetnamenin ispatı. Probation: Tecil; meşruten tahliye; vasiyetnamenin tasdiki- Proceeding: Muamele; yargılama usulü; adli takibat, bir davanın açılmasından kararın verilmesine kadar gerekli bilumum işlemlerin yapılması. Profit â prendre: Umumi istifade hakkı, başkasına ait bir araziden maden, taş, toprak gibi şeyler alma hakkı Pr0 forma: Sevkedilen veya satılan malın muvakkatpn hazırlanan ve fiyatın, tam bir katiyetle göstermeven fatnras." şekli ve nazari muhasebe cetveli, fiyat listesi-1 h ■ i muvakkaten, şekil bakımından, ihzari. ' minı olara prohibition: Men, yasak, memnuiyet; yasak kararı promisee: Kendisine bir yşey vaad edilen kimse. promisor: Müteahhit, taahhüt altına giren kimse, vaatte bulunan. promissory note: Emre yazılı senet, bono, bir şahsın başk bir şahsa veya onun emri havalesine tayin edilen bir vadede belirli bir meblağı ödeme taahhüdünü havi ve ticaret kanununun tayin ettiği şekil ve hükümlere tabi ciro ile tedavül edebilen senet. Property: Mal, mülk; mülkiyet; emlak, arazi, menkul ve gayrimenkul mallar, mülkiyet mevzuuna girebilen maddi eşya lle bütün haklar, mamelek. Propinquity: Akrabalık, yakın kan hısımlığı. Pro possessore: Malik olarak. Propound: Teklif etmek, arz etmek; iradetmek. Proprietor: Mal sahibi ya da faize bölmek, mülk sahibi, malik. e tarifname; bir ticarethanenin liyetlerini bildirmek üzere teşhir ve an esham ve tahvilat hakkında bilgi Proximate cause: Zararı doğuran sebep, müessir sebep, en yakın sebep. Proximate damage: Bir fiilin doğrudan doğruya yol açtığı zarar; şikayet konusu olan bir fiilin tabii ve mutad sonucu olarak meydana gelen zararlar. Proxy: Vekil; vekaleten verilen oy; vekaletname; vekalet mümessil. Public domain: Amme arazisi, kamunun tasarrufunda bulunan arazı. Public law: Amme hukuku. Puisne: İkinci hakim. Punitive damages: Yalnız zararın tazmini zamanda bir çeşit ceza teşkil eden zarar ve ' ^ madura kasten veya çok ağır kusur sonucunda*" b6delİ; halinde almaya hak kazandığı cezai tazminat- m* HM VERİLMESİ ayrı ceza tazminatı. ""^'zarardan Quantum: Miktar, yekun, toplam. Quasi crime: Başkasının emriyle ya da başkasının h işlenen suç. esabına Quid pro quo: Bir şeye karşılık bir şey. Quietus: Temize çıkma. Quod contra legem fit, pro infecto habetur: Kanuna yapılan muamele yapılmamış sayılır. Quod est: Hangisi. hoC; ni"nu Blj mese/eye ge/ince. ' est domini regis: Sahipsiz mallar kralındır. a^ereni ekse"'yet, çoğun/uk, yeter say/, b/'r top/ant/da a,'^atna "? yaP>labilmesi için kanun, nizamname ve r,n gerektirdiği sayıda üyenin mevcut bulunması Quot'entv 0Clenrnes- (erd,ct: Jur> ^rafından belli bir miktar paranın ly,e ilgili olarak verilen karar. *aChat: Satıcnm satılan, tekrar alma hakkı, vefa hakkı, raşa. anc,t)m: Rasgele, tesadüfi. ^ariop- o x , , x- „,hnn qat/s/n, kann ve sairenin en W,u Sln,f' ka,'te>' sen; f'ya ün,- q,ra dizi saha ve en düşük sınırları; değişim aralığı, sıra, dızı, saha, antika. Ransom: Fidye. R_ ^pk zorla alıp götürmek, gasp etmek *aPe: Zorla ırza geçme*. ik, onama; uygun bulmak, Hatilication: icazet: tasdik, 0r>aylamak. Rea/ estate: Gay^enkuh ^' mÜK ™™> sabit jetler. o , ^cation- Ayni mesuliyet; ayni borç, bir şahıs veya °"$enHÜ] 'eh,ne uzere b/r mü,ke yük,enen mükellefiyşt- , „roP*M: Mm' 9ayrimen^l mallar ve bum, ■ Real p%akki- 6 bun,ar serindeki mülkiyi Real property law: Arazi hukuku. Real reason: Hakiki sebep. Real representative: Ölüm anında vefat eden kimsenin gayrimenkullerinin geçtiği kimse. Real right: Ayni hak, eşya üzerindeki mutlak tasarruf yetkisi. Rebuttable presumption: Kati olmayıp, aksi ispat edilebilen karine. Reciprocal: Karşılıklı, mütekabil, müşterek Reclusion: Hapishane. Recommittal: Parlamentonun hir rv,~ ■ . etmesi un Dlr meseleyi komisyona iade Reconveyance: İlk sahibine iade etme Recruitment: İnsan kaynaklarının bulunma, geçilmesi ve oradaki kalifiye elemanlar^ temaS3 alınmasını sağlanması. sseseye Redemption: İtfa; amortisman, aşınma payı- qerj s iştira, belirli süre zarfında hisse senetleriyle tahvillerine,^ müessese tarafından bedelleri ödenerek geri alınması h veya ipotekten kurtulma. ' re ın Referee: Hakem, eksper, bilirkişi; ödeme kefili, kefil. Reference: Bilirkişi raporu, ekspertiz. Refresher: Avukata verilecek celse ücreti. Refugee: Mülteci. u w,f sicil muhafızı; kütük, resmi Register: Sicil; bordro, ^ ^ kaynar defteri; sicile geçirmek, kaydet Relator: Be veren, muhbir. ^_ ^ Refcase: Tabiiye; terk; tera9; "*£S^»»Z£* hukuki bir taksin l-aM^T^ıU^"* T» bir yazmm bir itaa veya serbest brrakma. verilen kanuni müsaade; ibra bakiye; beklenen neriye kalan, fazla, Remainder: Kalan, artan, y faklar. tevdi etmek. navalesı. g°n Remit: Havale etmek, Par . ■ p0r,çe. arairs*?^ Remittance: Karşılık, Pd' Renounce: Vazgeçmek. .(e tutrnak. ■ayavermek;k Rent: Kira, icar, rant; kır Reo absente: D**" ^^-un kaldırılması; Repeal: Feshetmek,'^Kürnie kal ,r Yazılı bir hükmü yenl Replevin: istirdat ^Sl- hükümet.n borçların, Rorclar,tan Repuduation: D ^g,. ödemekten kaç>n Request: B'ca,ta ' ihtilaf konusu olan şey; Res: şey, «r* k, jptel etmek, ilga etmek, müddeabin- ^mek,'eb , Rescind: Lag^unu kaldırmak. karan bozmak- Resident: Sakin, mukim, bir yerde ikamet eden. Residuary: Fazla ve baki kalan, bakiye. Residue: Bakiye; ölmüş kimsenin kalan bütün borçları ve vasiyetleri ödendikten sonra arta kalan tereke. Res inter alios: Üçüncü şahıslar arasındaki muameleler. Res ipsa loquitur: Halin icabından anlaşılacağı gibi. Respondent: Dava edilen; bazı davalarda davalı; vecap veren şahıs. Restitution: Eski halin iadesi; bir şeyi sahibine iade ya da tanzim edilmesi. Retainer: Vekalet ücreti; dava vekaleti o- ı . «i- teminat veKaletl sözleşmesi; pey akçesi, Retardation: Tehir, geciktirme. Retroactive: Makabline şamil olan, geriye doğru Retrospective: Makable şamil. Reversion: Eski sahibine geçiş; gayrimenkulunu kiraya vermiş malikin kira süresi bitince gayrimenkulun kendisine iadesini talep etme hakkı. Revest: Bir şey üzerinde malik tarafından üçüncü bir şahıS lehine tesis olunan hakkın yok olması üzerine o şeyi malike iade etmek. Rex: Kral. Right: İktidar; hak, yetki; adalet; adil, dürüst; tashih etmek; hukuk. ^'Parian ■ 09 Sah.p olduklar, haklar V Sat,ş,ar' *o„. e '' h9ydUt eŞk'Va' yo'kesen h'^Z. rdr°' s,ci'. defter; tutanak, liste, kavıt 'aw „ w- Homa hukuku. mt'Vaz veya berat ücreti, telif hakkı. .,^k; hü?'71' kanun> ka'de- düstur; dah/7/ nizamname, iç 9'li bjr ■ m sürmek; mahkemen/n be//r// b/r dava veya olavl 'Şln yapılmasına alt karan, mahkeme emh, karar 9 *u'e hi - ^9ti|Gş ,s,: Makbul mazeret veya sebep gösterilmediği takdirae e°ek mahkeme emri. y: Maaş, aylık, ücret. *'V° /üre: Bütün haklar, mahfuzdur. tablon: Müeyyide; kanuna itaatsizliğin cezas,, yaQ. teyit, tasvip, onaylama. Winm; ?^tuary: llticagah, bir suçlunun takibat ve t^ u-t Urtuimak için sığındığı kutsal bir yer. evk,f 0,unmaktaı Center: Suç olduğunu bilme, suçtan h u Kasten hareket etme, kasıt unsuru aberdar olarak Seal: Mühür; mühürlemek. Search warrant: Arama emri, hakim tarafından polise verilen bir yeri arama müsaadesi. Secundum: Göre, gereğince, nazaran. Securitas: Teminat, kefil. Securities: Kefalet, rehin, teminat, kefil; emanet, ipotek; kıymetli kağıt, hisse senedi, tahvil, bono, menkul kıymet; sigorta poliçesi. Seduction: iğfal; fesada tahrik; bir kadını baştan çıkarma, aldatarak ırzına geçme. Seizin: Temellük, tasarruf; malik sıfatıyla zilyetlik, arazi üzerindeki tam mülkiyet. y Seizure: Haciz, müsadere, zapt, el koyma Senility: Bunaklık, yaşlılık zafiyeti. Seniority: Kıdem, kıdemlilik. Sentence: Hüküm, karar; mahkeme kararı ilam- ™ u, • ♦ hapis; mahkum etmek. ' "am' mahkum,yet, Sequestration: Zapt, müsadere, haciz, el koyma; hususi eşyanın umumi maksatlara tahsisi, istimval. Servient tenement: Kadim gayrimenkul, üzerine başka bir gayrimenkul lehine bir külfet yüklenen gayrimenkul. Servitude: İrtifak hakkı; hizmet, iş mahkumiyeti. Settlement: Halletme; hesap görme, tediye, tasfiye, kati hesap; uyuşma; tesviye, tahakkuk ettirme; maaş bağlama. Sexual harassment: Cinsel taciz. Sexual intercourse: Cinsel ilişki. Share: Hisse senedi, hisse, pay; paylaşmak, bölmek. Shareholder: Hissedar, ortak. Si|ent partner: Bir işin muamelelerine karışmayan ortak, aayrifaal ortak; sermaye koyan fakat şirketin sevk ve '^resinde oy hakkı olmayan ortak. o: ,„„ corf şarta nazar edilemeyen S,n© qua non: Mutlaka aranılan şart, şa ol^azsa olmaz; zaruri, elzem. S,ander: iftira, sözle yapılan hakaret. S|^ery: Kölelik, esaret, esaret sistemi- siz sözleşmelerden doğan S^al| claims court: mahalli idare an|aşmazl,klara bakan belediy Mahkemesi. hj|afına veya gümrük ~ .u vaPmak, yasa jthal ve ihraç etmek, Juggle: Kaçakçılık Vaizin eSVa Ve«-gi ve resimlerini gümrükten eşya *aQ ^ tasarruf. S°cage: Belirli bir h^6 ^°cietas: Şirket' anormal cinsel birleşme veya bir o niar araS'n0|atemasta bulunması, gulamparelik. Sodomy: ins^nla cinsel •nsanın bir n« huzUruna çıkmayan avukat, hukuk Solicitor: M^eS hükÜm6t daİreSİnİn ÖZel aVUkatL rrıüşaviri; daN/a „■ Mütasels"-Solidary- N . ödeme kabiliyeti. Solvency- iar)- Hükümdar; egemen, hükümran. Sovere'y Soundness: Muteberiyet. Split-up: Sermaye artırmadan yeni hisse senedi çıkarılması. Stamp: Pul; damga; damgalamak. Standing: Daimi, sürekli, sabit, değişmeyen, hep aynı kalan, devamlı, hazır bekleyen, daima yürürlükte. Stare decisis: Evvelce verilmiş mahkeme kararlarını emsal sayarak onlara göre karar vermeyi öngören doktrin Status quo: Statüko, herhangi bir şeyin belli bir zamandaki durumu, devam eden süregelen hal, durum ^dmanaaKI Statute: Kanun, nizam, kaide, kural, emir, hüküm Statutes at large: Yürürlükteki kanunlar Statutory: Nizami, kanuna uygun, kanuni- k kanuna dayanan, kanunla yapılmış. ' nurıla konan, Statutory crimes: Kanunun belirttiği suç|ar Statutory obligation: Kanunla konulan verih zorunluluk. De- kanuni Statutory rape: Gayrireşit bir kadının zorla veya geçme. rızası i'e ırzına Stellionate: Genellikle hileli sözleşme yapmak ve B şeyi çeşitli şahıslara satmak. °2eHikle aynı Stirps: Aile, sülale. Subject: Vatandaş, teba, kul; hukuki özne; mevzu, ihti|af konusu; tabi kılmak, maruz bırakmak. Subjugation: Tabi kılma, zaptetme, fetih. Subordinate: İkinci derecede memur; tabi; tali, önemsiz; maiyet; birinin emri altına koymak, tabi kılmak. Subornation: Rüşvet; irtikap; bir suç işletmek için özellikle yalancı şahitlikte bulundurmak için adam bulma. Subpoena: Celpname, davetiye, şahit celbi için mahkemede ç,karılan müzekkere. S«brogation: Hukukun devri; birinin yerine geçme, haiefiye, Subsequent. Sonra gelen, müteakip f^amialdamages:ûnem,if«--^-ara" te,afi eden tazminat; büyük zarar. 0ul7 sebebi teşkil eden hata, akdjn feshini haklı göster» ha _ k adale*- ubstantial justice: Gerçe ^ doğrUİamak; takviye edici ^stantiate: Gerçeğİ ^ el11 kullanmak. ddi, esas. aslına a|l> Substantive: ^öde pustaki' suç- Substantive fe*"1^ ikarne etmek. Substitute: Vekil: S . .Kiracının ubtenancy- ^«asının haklarına veya mevkiine halef Successor: Halff' olan kimse; ^ ' i şahsına münhasır, benzen bulunmayan. Sui geneHs: ^ ehliyetli; mümeyyiz olan ve aynı zamanda reşit Sui lur,s""ürfü muameleye girişmeye ehil ve yetkili olan kimse; ^'^g^kulianmak ehliyetine sahip kimse. Suit: Hukuk davası; dava açmak; dava. Summary: Seri, kısa, jürisiz mahkeme. Summary conviction: Jürisiz yapılan yargılama sonucunda verilen mahkumiyet karan. Summary court martial: Dar yetkili askeri mahkeme. Summary judgement: Duruşma olmaksızın hüküm. Summon: Çağrı, celp, tebligat. Supplementary: Munzam, tamamlayıcı. Surety: Teminat, kefalet, aval veren; emniyet. Surrogate's court: Miras ve vasiyet davalarına bakan mahkeme. Sursise: İhmal. Suspension: Tecil, durdurma, erteleme, askıya alma. Swindle: Dolandırmak. Sworn: Yeminli. Sworn broker: Yeminli simsar. Sworn declaration: Yeminli beyan. Synallagmatic contract: İki taraflı akit, iki tarafı da bağlay hükümler ihtiva eden akit. sure'tivS^n; T*"1* Sarİh; itlYaZ 6tmemek ve*a sus^ak yıe l2nar olunan; sabit. a'e" 17131 sayımı, malları sayarak tespit etme, sayım. a''ori: Kısas, cezada mümaselet. Tam ya Per: Ru?vet ile ahlakını bozma; hakkı olmadan bir el asında değişiklikler yapma. J*X: Resim, vergi; harç; aidat; vergi tarhetmek, vergiye tabi rt1ak; kıymet koymak. ^ax °ode: Vergi yasası. îa* collection: Vergi tahsilatı. ^ax evasion: Vergi kaçırmak. "Tax exemption: Vergi muafiyeti, vergi istisnası. Tax-free: Vergiden muaf. Taxpayer: Vergi mükellefi. Tel quel: Olduğu şekilde tasnif etmeden. Tenancv icar kira; kiracılık; kira müddeti; tasarruf; avukat ücret pusulasının mahkemece kontrol ve tayini. Tenancy by *he entirety: Karı koca arasında belirli bir mal veya bütün mallar üzerinde geçen mal ortaklığı. Tenancy in common: Arazi üzerinde iştirak halinde tasarruf hakkı, hasılat kirası; bir eşya üzerinde birden fazla şahsın sahip olduğu mülkiyet hakkı. Tenant: Kiracı; mutasarrıf, mülk sahibi, arazi sahibi. Tender: İcap; şartsız ödeme teklifi; arz ve teklif etmek; kira veya borç vermeyi teklif etmek. Tenement: Ev, mesken; apartman; mülk, gayrimenkul. Tenure: Zilyetlik; icar müddeti; derebeylik zamanından kalan arazi sisteminde faydalanan ziiyetin sahip olduğu tasarruf hakkı; memuriyet süresi; teminat. Tenure of judges: Hakimlik teminatı. Testament: Vasiyetname; vasiyeti yapanın yazıl, beyanı ile yapılan olume bağlı tasarruf şekillerinden biri Testator: Vasiyet eden, vasiyetçi. Testimony: Şahadet, beyyine, tanıklık, delil Toll: Müruriye, geçiş resmi. Tort: Bir sözleşmenin feshini gerektirmeven h=ı haksız fiil; haksız fiilden doğan zarar. ksiz muamele' Tort-feasor: Haksız fiil faili. Traitor: Hain, ihanet eden, vatan haini. Transferee: Kendisine temlik edilen, kendisine n evrak veya herhangi bir hak devredilen kimse &' ymetli Transferor: Devreden, muhil. Treason: Hıyanet, hainlik, devlete ihanet. Treaty: Muahede, antlaşma; bir sözleşme ve diğer muamelenin tamamlanmasından önce taraflar arasında yapılan müzakere. m arazisine Trespass: Başkasının hakkına tecavüz; başkasın haksız olarak girme; başkasının gerek şahsına gereKse malına kasten ve haksız zarar verme; haksız olarak sebebiyet verilen zarar sebebiyle tazminat davası. Tr"'al: Yargılama, duruşma, mahkeme. Trial court: İlk derece mahkeme, bidayet mahkemesi. Tr"ıal in absentia: Gıyabi yargılama. Trial perpais: Jüri yargılaması. T».- . . . . .arflk münhasıran şahitler dinlenmek Jr»al per testes: Jür.s.z: olar ak, mu suretiy|e mahkeme tarafından yaF 'bunal: Mahkeme. .Over: Zaptolunan bir malı geri almak için açılan dava, ,rc|at davası, lukata, istihkak davası. Uc©: Ateşkes antlaşması. TrUst: Tröst, rekabeti önlemek ve fiyatları kontrol altında Sundurmak maksadıyla çeşitli şirketlerin anlaşması; itimat, 9üven, kredi, emniyet; emanet, emanet edilen iş veya şey; vakıf; tesis; mutemetlik; yeddiemine; tevdi etme; güvene muamele; kredi vermek. Trust and agency fund: Kredi ve teminat fonu. Trust certificate: Mutemetlik sertifikası. Trust company-' Tröst şirketi, vekaleten başkalarının işini Çeviren şirket veya banka. Trust deed: Vekalet senedi. Trustee: Vasi, vekil, mutemet; mütevelli; yeddiemin; kavvım-üçüncü b.r şahıs lehine yönetilmek veya kullan.lmak üzere' kendisine bir mal, hak veya yetki verilen kimse Tutelage: Vesayet, vasilik. Tutor: Reşit olmayan bir kimsenin gerek şahsı gerekse mallarını idareye memur kayyım. Tying clause: Bağlayıcı şart. Tying contract: Bağlayıcı anlaşma, özel şartlar ihtiva eden satın alma anlaşması. u Ultra vires: Şirket statüsündeki yetkilere tecavüz etme, yetki tecavüzü, yetki dışında, yetkiyi aşan. Umpire: Hakem; hakem olmak; hakemlerin ihtilafa düştükleri hallerde meseleyi halletmek için üçüncü bir hakem tayini. Unanimity: İttifak, oybirliği. Unauthorized: Salahiyetsiz, yetkisiz. Uncovered: Karşılıksız. Unenacted law: Yazılı olmayan hukuk, örf ve adet hukuku. Unencumbered: İpoteksiz. Union: Birlik, ittihat, birleşme, ittifak, federasyon, sendika Unjust enrichment: Haksız iktisab, sebepsiz zenginleşme. Unprecedented: Emsalsiz, evveliyatı olmayan. Unrebuttable: Aksi ispat olunamayan. Unwarranted: Teminatsız, garantisiz. Usher: Mübaşir. Usucapion: İktisabi zaman aşımı. Usufruct: İntifa hakkı, mülkiyeti başkasına ait bir şeyin bütün gelir ve semerelerini alma hakkı. Usurp: Gaspetmek, zorla almak; hile ve zor ile devlet idaresini ele geçirmek. Usury: Murabaha; tefecilik; fahiş faiz. Utter: Kalp para ve saireyi tedavüle çıkarmak. Vacantia bona- İhraz kimseye ait olmayıp ilk bulanın elde edebileceği şeyler; sahipsiz mallar, mirasçı bırakmadan ölen kimsenin malları. Vacatio: Muafiyet, imtiyaz, masuniyet. Vagrant: Serseri, belli bir evi bulunmayan, işsiz güçsüz d°laşan kimse. Valid: Yürürlükte, muteber, sahih, sağlam, cari, varid, meri, geçen. Vendor: Satıcı., bayi. Venue: Yetki dairesi, yargılama yeri; hadise yeri, cinayet mahalli; yetki sahası. Verbatim: Harf be harf, aynen, motamo. Verdict: Hüküm, jüri kararı. Versus: Aleyhine, karşı. Vexation: Başkasının hileli hareketi sonucunda maruz kalınan zarar; üçüncü şahsın hilesinden doğan zarar ve ziyan. Vicarious: Vekil veya temsilci vasıtasıyla. Vice: Muavin, vekil, yardımcı; ayıp, kusur. Vindictive damages: Cezai tazminat; haksız fiil ile mağdurun şahsına, şerefine ağır zarar verilmesi halinde mağdurun uğradığı gerçek zarardan ayrı olarak fail hakkında ceza almak üzere hükmedilen tazminat. Violation: ihlal, bozma; saldırı; tecavüz. Vis: Cebir, şiddet, zor. Vis divina: Zorlayıcı sebepler. Vis-a-vis: Karşı karşıya Vitium: Hata, yanlışlık. Viva voce voting: Sözlü oylama. Void: Batıl, manasız, hükümsüz, faydasız, boş- iptal etmek kaldırmak. ' Voidable: Feshi kabil, iptali mümkün, feshedebilir nkni butlanla sakat. ' nıspı Volition: İrade, ihtiyar. Voucher: Delil; kefil; zamin; makbuz; fiş; vesjka; ibraname. senet; kupon. W Wage: Maaş, ücret, yevmiye. Wager: Bahis tutuşma; bahis, kumar. Waiver: Feragat, vazgeçme, çekilme. Wanton: Kusurlu, taksirli; kasten. Ward: Vas'vet altında bulunan küçük; vasilik, koruyuculuk. varranty: Kefalet, garanti, teminat, tekeffül. ar_ . : Telef, ziyan, israf; boş ve işlenilmemiş arazi, metruk qrazı; ıskarta. Health: Zenginlik, varlık, servet. Wedlock: Evlilik, izdivaç, evlilik bağı veya hayatı. VVe'fare: Saadet, selamet, refah. Widow: Dul kadın. Widower: Dul erkek. Wife: Kadın eş. Will: Vasiyet; irade. Wi«-e-tapping: Yargı karar.yla dinleme. Withdrawal: Azil; lağvetme, paranın iadesi; çekilme, davadan Va2geçme. Withholding: Stopaj, vergi tevkifatı; kaynakta kesmek; vergi kanunlarına göre ödenmesi gereken verginin işveren tarafından maaş veya ücret ödenmesinden önce kesilmesi-tahakku etmiş fakat ödenmemiş olan. Withholding tax: Stopaj vergisi. Without prejudice: ihtirazı' kayıt ile, önyargı veya taraf tutm olmaksızın. uıma Witness: Şahit, tanık; tanıklık; şahit olmak. Words of limitation: Tahdit edici deyimler; zaman ve şahıs yönünden tahdit edici deyimler. Writ: Emir; mahkeme emri; irade; ferman; ilam; müzekkere, davetiye. Writ error: Kesinleşmiş bir mahkeme kararında hata iddiası üzerine yargıtayın kararı temyizen incelenmek üzere esas mahkemeden dava dosyasını celp için gönderdiği müzekkere, tashihi karar müzekkeresi. Writ of detainer: Tevkif müzekkeresi, tutuklama emri. Writ of quo warranto: İstilam davası; bir imtiyaz, memuriyet veya görevi gaspeden kimseye karşı açılan ve onun hangi yetkiye dayanarak hareket ettiğini istilam edecek dava. Wrongdoer: Fail. Wrongful: Haksız, insafsız, adalete aykırı, zarar doğuran. Wrongful dismissal: Haksız işten çıkarma. Y Yellow dog contract: Bir fabrikada çalışırken sendikaya üye olmamak için işçilere zorla imzalatılan sözleşme Youth court: Çocuk mahkemesi. z Zealous witness: Kendisini çağıran tarafın lehindeki bütün hususları açıklayan şahit, tarafgir şahit. Zoning: Bölgelere ayırma; bölgecilik, şehrin iş yerleriyle oturmaya ait olan yerlerini ayırma sistemi.
Turkish-English Criminal Law Glossary
Landlord-Tenant vs. Lessor-Lessee
Difference Between Transfer & Assignment
Subsidiary-Affiliate Difference
Newer Post
Older Post
Home
Case Law Search
Loading
Blog Archive
►
2016
(7)
►
August
(2)
►
July
(1)
►
May
(2)
►
April
(1)
►
March
(1)
►
2015
(9)
►
September
(1)
►
July
(4)
►
June
(1)
►
May
(1)
►
February
(2)
►
2014
(45)
►
December
(2)
►
July
(21)
►
June
(10)
►
May
(7)
►
April
(5)
►
2013
(13)
►
July
(12)
►
June
(1)
▼
2012
(26)
►
August
(2)
►
July
(3)
▼
June
(13)
Roe vs Wade
Marbury vs Madison 1803
Brown v. Board of Education of Topeka
State v. Guthrie 1995
United States v. Virginia 518 u.s. 515
State vs Mann 1830
United States v Cruikshank 1876
United States v. Lopez (1995)
States v. Windsor No. 12-307
Law Dictionaries Online Free
State v. Williams 1872
Power İngilizce-Türkçe Hukuk Sözlüğü / Power Engli...
Power İngilizce-Türkçe Hukuk Sözlüğü - Power Engli...
►
April
(3)
►
March
(5)
►
2011
(5)
►
October
(2)
►
August
(3)
►
2010
(4)
►
March
(4)
Labels
a law
act
advocate
affiliate
affiliated company
agreement and contract
Anglo-American law
Anglosaxon law
artistic work
assault
assault and battery
asset
assets
assignment
associate
associated company
assultus
attorney
attorney lawyer difference
attorney-at-law
attorney-in-fact
barrister vs solicitor
barristor
batıl
battery
Buray
business
business class
businessman
businessperson
businesswoman
canon law
case law
civil law
clearly
code
common law
constitution
constitutional
constitutional law
consumer law
continental law
contract
contract and agreement
conviction
copyright
corporate person
corporate personality
crime
criminal
custody
delict
democrat
democrats
dictionary
economics
economy
economy class
English
entrepreneur
ethical
ethics
European law
explicit implicit
explicit meaning
explicitly
express implied
expressly
flight
fraud
glossary
harassment
homicide
implicit explicit
implicit meaning
implicitly
implied
implied express
initiative
intellectual property
italian penal code
jail
judge
jurisdiction
kill
landlord
law
law dictionaries online free
law systems
lawyer
lawyer and advocate
lease
lease agreement
leaseholder
legal
lessee
lessor
management
manslaugher
marketing
movie
multilevel marketing
murder
novel
null
occupier
offense
offer and accept.
oikonomia
order
ownership
painting
parent company
penal code
personal property
pleader
police
police station
political
politics
ponzi scheme
possession
prejudice
prison
prisonhouse
product
profit
property
pyramid scheme
rape
rape of women
rapus
real property
rent
renter
republican
republicans
search engine
sister company
solicitor
State of Louisiana
State v. Guthrie 1995
State v. Williams 1872
States v. Windsor No. 12-307
statute
store
story
subsidiary
tenant
the law
title
to imply
tort
trademark
transfer
trial
turkish penal code
under-performance
undertaking
venture
void
Wayne Williams
wealth
without prejudice
work